‚İbadethaneden Fazlasi‘
Begüm Gördü
Öyle bir ortam düşünün ki oturma odası sıcaklığında eş dost güzel bir pazar kahvaltısı eşliğinde sohbet ediyor, odanın dekorasyonu en ince detayına kadar düşünülmüş, renkler birbirlerine uyum sağlamış ve özenle seçilmiş motifler ile bu samimi ortamın konseptini tamamlamış, ibadet alanlarında turkuaz renkte halılar ve bence en önemli, paylaşı değer güzelliğini sona sakladım: Çocuklar için özel bir oyun alanı. Oyun alanı dediğim öyle gelişigüzel bir köşeye konmuş iki masa iki oyuncak değil, kapalı oyun parklarını aratmayacak büyüklükte ayrı bir bölüm.
Çocukların mutlulukları gözlerinden okunuyordu adeta, cıvıl cıvıl sesleri ve çığlıkları bütün alanda yankılanıp bu camiye ruh katıyordu. Bu ruhu hissetmek adımınızı attığınız an mümkün, kalbinizi çok farklı bir huzur kaplıyor. Bir binayı beton yığınından farklı kılan zaten onun ruhudur. Maalesef bir çok ibadethanemiz bu ruhtan yoksun. Yetişkin insanların bile çabucak namazimi kılıp çıkayım diye düşündükleri, ev gibi hissetmedikleri bir yeri çocuklardan nasıl benimsemelerini bekleyebiliriz ki? İbadethane demek, yaşam alanı demek, yaşam demek, ruh demek, sevgi demek, özen demek ve huzur demek. Bu duyguları bağdaştırmamız gerekiyor cami ile, aklımıza gelen ilk düşünceler bunlar olmalı. Öyle değil mi?
Çocuklarımıza dinimizi sevdirmek istiyoruz elbette ama onlar bizim gibi somut kavramlarla düşünmüyorlar, onların dünyası çok farklı ve ruh yapıları çok hassas. Çocuklarımıza dini sevdireceğiz derken çoğu zaman tam tersi oluyor ve bir çok çocuk din, ibadet, namaz denince sevinmiyor. Üzerinde bir baskı ve bir yük hissediyor. „Sen namaz kılmazsan şöyle olur, kılmak zorundasın bu farz“ tarzında cümlelerin çocuklara söylendiğine şahit olduğumda çok üzülüyorum. Korkutarak, zorlayarak, baskı kurarak küçük meleklerimize dini sevdiremeyiz aksine onları soğuturuz. En aziz misafirlerimiz olan küçük meleklerimizin rki bu camide bu kadar mutlu ve huzurlu olduklarını görünce o kadar çok sevindim ki. Orada yaşadıkları mutlu anlar belki de ömür boyu zihinlerinde kalacak olan güzel anılara dönüşecek. Cami ve namaz kelimelerini o şekilde hatırlayacaklar. Anne babaları „hadi camiye gidiyoruz“ dediklerinde çığlık çığlığa sevinen ve heyecanlanan çocuklar canlandırın aklınızda ve peki birde onların ileride dine bağları ve bakış açıları hiç ‚korkutularak ve camiyi sessiz olunması gereken ciddi bir yer olarak öğrenmiş‘ çocuklar ile aynı olabilir mi?
Toplumumuzun geleceği bu küçük misafirlerimize bağlı, öyleyse artık insana yatırım yapılması gerektiğini anlamalıyız bence.
Tirol`deki bu cami sadece bir bina değil burada gerçekten insana ve en önemlisi de gelecek nesile yatırım yapılmış.
O oyun parkı sadece bir oyun parkı değil, geleceğe nasıl bakmamız ve ne yönde çalışmalar yapmamız, hassasiyetlerimizi neye göre değiştirmemiz gerektiğinin bir sembolü.
Bir işe ruhumuzu, sevgimizi ve özverimizi kattığımızda işte böyle güzel bir tablo çıkıyor meydana. O zaman darısı diğer „binaların“ başına diyelim…
- Liebe wiegt mehr als Hass - März 17, 2019
- Kuzguncuk
Begüm Gördü - März 23, 2018 - „Rassismus – Es geht nur um Prügel“
Begüm Gördü - Dezember 5, 2017